RSS

Selenge Türk Bilgi Programı – Sürüm 1

Selenge Türk Bilgi Programı  – Sürüm 1

 Buradan indirin ;

http://dosya.co/1699297126ec73a5/Selenge_T

 
2

 
Yorum yapın

Yazan: Ocak 20, 2015 in Uncategorized

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Şaman Tanımı

Şamanizm ilkel kavimlerde görülen, ruhlarla insanlar arasında aracılık yaptığı ve hastaları iyileştirme gücüne sahip olduğu kabul edilen Şamanlar çevresinde yoğunlaşan inanç sistemidir. Ata ruhlarına ve doğa varlıklarına tapınmaya dayanan eski bir Asya dinidir.

On üçüncü yüzyılda Avrupalı gezginlerin Mançu-Tunguz halklarından duydukları Şaman kelimesi daha sonra Sibirya sihirbazlarına verilen bir isim olarak yaygınlaşmıştır. Şamanizm ise genellikle Sibirya kavimlerinin din inançlarını ve bu inançlara bağlı olarak dini merasimlerini ifade eden bir terim olup, Kuzey Asya halkları arasında yaygın olan Şaman kelimesi etrafında kurulan, çoğunlukla dini karaktere sahip inançları ve bir takım
faaliyetleri ifade için kullanılır. Çok geniş bir alana yayılan Şamanlık, Türk Moğol eski kültür tarihinde önemli yer tutar.

Çin kaynaklarından anlaşıldığına göre eski Orta Asya Şamanizminin temelleri Gök Tanrı, Güneş, yer, su, atalar ve ocak yani ateş kültleriydi. Bu bağlamda Asya halklarının inandığı Şamanlığın temelinde insan ve doğanın birlik ve beraberliği ve de uyumu düşüncesi yer alır. Evren, dünya, insan, hayvan ve bitkiler alemi bir bütün olarak düşünülür. Dünya ve Gök, yaratma eylemini birlikte iş birliği halinde gerçekleştirmektedir. Bunlar bütün varlıkların yaratıcısı olmalarından ötürü kutsaldır. İşte bu yüzden Asya’nın göçebe halklarında Gökle Yer Su’yu sayma ve bunlara saygı gösterme, bu göçebe halkların inanışlarının özünü oluşturuyordu. Dağın eteğinde ya da zirvesinde, nehrin yada gölün kıyısında, yolun ya da atın bağlandığı direğin yanında bir göçebenin kutsamayla eylemleri, tüm yaşamın ortak bir bilinci paylaştığı doğaya dönüktür. Şamanlıktaki bir diğer inanışta, insan neslinin sonsuz bir şekilde devamlılığı düşüncesidir. Şamanist olan birisi kendini baba, dede ve atalarına ait olan bir hayatın devamı olarak görür, bunları bilir ve sayar yani Atalar kültü hakimdir. Bununla birlikte söz konusu insan aynı zamanda kendi geleceğini de sonraki nesillerde görmektedir ki bu durum varoluşun ana anlamıdır. Bundan dolayı bu insanın görevi çocuk ve torunlarına toplumun en iyi yanlarını aşılayarak yetiştirmek ve hayata hazırlamaktır.

Şamanizm en eski inanç sistemidir. Türklerin, Moğolların ve Asya göçebelerinin eski dinidir. İnançlarına göre bir yanda gök yüzünü mesken tutmuş iyilik tanrıları, bir yanda yer altının karanlığına gömülmüş kötülük tanrılarının ve ağaçta, taşta, dağda, suda, ateşte, ayda, güneşte uyuyan ruhların varlığına inanırlar. Bu Tanrı ve ruhlarla insanlar arasında aracılık yapan kişilerdir Şamanlar. Eski Türklerde iyi ruh “Bay Ülgen”, kötü ruh “Erlik” diye adlandırılmıştır. “Bay Ülgen” aynı zamanda iyi ruhların başında bulunan, onlara emir veren bir tanrıdır.
Tanrı ve en büyük semavi ruh, semanın en üst tabakasında bulunan insan şeklinde bir varlık olarak tasavvur edilmiştir. Gökte yaşadığına inanılan bu en büyük ruh, insanları, ovaları, ateşi, yeri, güneşi, ayı, yıldızları yaratmış, kainatın nizamını saşlamıştır. Yine Şamanist kavimlere göre, gökte ve yerde meydana gelen çeşitli tabiat olayları, birtakım ruh ve tanrıların eseri idi. Hastalık gibi ölüm de, onlara göre, kötü ruhların bir eseri sayılıyordu.

Ağaçlara, taşlara, su kaynaklarının etrafına bez bağlamak Şamanizm’de önemli bir ritüeldir. Gökteki Tanrılara beyaz, yer-su ruhlarına kırmızı, yer altı Tanrılarına ve ruhlarına ise siyah bez parçaları kullanılıyordu. Bu yolla, Tanrılara dilek ve isteklerini ilettiklerine inanıyorlardı.

Moğolistan’ın dört bir yanında yol kenarlarında bulunan taş yığınları kutsal sayılır. Bu taş yığınlarına Ovo denir. Bu yığına taş, votka şişesi, para ve kumaş gibi şeyler bırakmanın şans getireceğine inanılır. Ovonun etrafında dönüp dua etmek aynı zamanda güvenli bir yolculuğun da garantisidir.

Şamanizm, hastayı olduğu kadar Şaman-şifacıyı da içeren büyük bir zihinsel ve duygusal maceradır. Şaman, destansı yolculuğu ve çabaları aracılığıyla hastasının normal, sıradan, içinde kendini hasta olarak tanımladığı gerçekliği aşmasına yardımcı olur. Şaman, hastalarına, hastalıklara yada ölüme karşı giriştikleri savaşta duygusal ve ruhsal olarak yalnız olmadıklarını gösterir. Şaman, derin bir düzeyde kendi özel güçlerini hastasıyla paylaşır ve onu, başka bir insanın ona yardımcı olmak için kendisini feda etmeye hazır olduğuna ikna eder.

Uygarlaşmış dünyada yaşayan bizlerin “büyücü doktor” olarak adlandırdığımız Şamanlar, kendilerinin ve topluluklarının üyelerinin sağlığı ve esenliği için geliştirdikleri ve kuşaktan kuşağa devamını sağladıkları son derece olağanüstü kadim tekniklerin koruyucularıdır.

Arkeolojik ve etnolojik kanıtlar Şamanik yöntemlerin en azından yirmi yada otuz bin yaşında olduğunu bildirmektedir. Şamanik varsayımlar ve yöntemlerle ilgili dikkate değer şeylerden birisi, bunların Avustralya yerlileri yani Aborjinler, Kuzey ve Güney Amerika, Sibirya ve Orta Asya, doğu ve kuzey Avrupa ve güney Afrika’da dahil olmak üzere dünyanın birbirinden ayrı ve uzak bölümlerinde olmasına rağmen çok benzer olmasıdır. Ortaçağ ve Rönesans batı Avrupa’sında aynı temel Şamanik bilgi Engizisyon tarafından yok edilmiştir.

Ruhlarla ilişki kurmak yalnızca Şamanlarda bulunurdu. Böylece Şamanlar törenlerde insanlarla ruhlar arasında aracılık yaparlardı. İyi ruhların yararlı etkilerini sürdürürler ve kötü ruhların zararlı etkilerini önlemeye çalışırlardı. İnsan ruhunun ölümden sonra göğe çıkabilmesi için parlak cenaze törenleri yapılır, kurban kesilir ve mezarlara kıymetli eşyalar konurdu. Tören sırasında çalınan davulun içine ruhların toplandığına inanılırdı.

Şamanist Türk ve Moğol boylarında “Oba Kültü” denilen bir kült çok yaygındır. Oba, steplerde toprak, dağ geçitlerinde taş yığınlarından meydana getirilen yapay tepeler yani höyüklerdir. Bu obalar steplerde mukaddes dağ ve tepe yerini tutar. Şaman, filan oymağın koruyucu ruhunun filan yerde bulunduğunu söyler; boy veya oymak oraya bir höyük yapardı. Bu oba, o boyun tapınağı olurdu. Burada kurbanlar kesilir, dini törenler yapılırdı. Obanın yanından geçen her yolcu atının kılından veya elindeki paçavralardan bir parçayı adak olarak ağaçlara ya da taşlara bağlardı. Bu uygulamaya Müslüman Türkler’de de rastlanmaktadır.

ŞAMAN TANIM
Tarih ve din bilimi açısından, Şamanizmin doğuşu ve kaynağı gibi, “Şaman” sözcüğünün de nereden geldiği, nasıl bir anlam tasıdığı kesin olarak belirlenememiştir. Bu konuda üç farklı görüş öne sürülmektedir :

1 – Şaman kavramı, Hindistan’daki Pali dilinde “ruhlardan esinlenen kişi” anlamına gelen “samana” sözcüğünden türemiştir.

2 – Şaman kavramının kaynağı, Sanskritçe’de “budacı rahip” anlamına gelen samana sözcüğüdür.

3 – Şaman kavramı, Mançu dilinde “oynayan, zıplayan, bir iş görürken sürekli olarak hareket eden” anlamındaki “saman” kavramından gelir.

Şaman, Gök Tanrı tarafından bu göreve getirildiğine yani gizli güçlerle donatıldığına, Tanrı ile insanlar arasında aracı olduğuna, bazı tanrısal nitelikler, gizli bilgiler taşıdığına inanır.

Şaman, büyücü ve sihirbaz anlamlarına gelir. Şaman kelimesinin kaynağı konusunda farklı görüşler vardır. Kelimenin aslen Mançuca yada Moğolca olduğunu söyleyenler bulunduğu gibi, Sanskritçe’den geldiğini de kabul edenler vardır. Türk kavimleri Şamanlara genellikle Kam demektedirler. Kalmuklar erkek Şamanlara Bö yada Böge, Kırgız-Kazaklar ise Baksi yada Bakşı derler.

Uygurca’da “Şaman”, “hastalıkları gideren, acıları dindiren, çılgınlıkları, saraları yatıştıran, hastalara ilaç yapan kimse” anlamında, “otacı” diye anılmıştır. Çin kaynaklarına göre, Kırgızlarda Şamanin adı Gan’dır. Altaylılar Şamana Kam, Kamların yönettikleri törene de Kamlama demişlerdir. Moğolca’da Şamanın karşılığı ise Böge’dir.

Şaman anlamı bakımından büyücü rahip demektir. Bu bakımdan Şamanizmin bir din olmadığı ileri sürülmüştür. Çünkü Şamanizmde, en geniş çerçevesiyle bir dinde bulunması gereken bir din kurucusu, kutsal kitap veya kitapları, inanç esasları, ibadetleri ve cemaat gibi net özellikleri yoktur. Onun için Şamanizm, bir çeşit sihirbazlık ve büyücülük şeklinde, yaygın bir tarzda ortaya çıkan ve pek çok yerde görülen sihri bir olay
olarak görülmek de istenmiştir.

Şamanların belirlenmesinin başlıca iki yolu vardır: Şaman mesleğinin veraset yoluyla intikali ve içte kendiliğinden duyulan “tanrısal çağrı yoluyla” seçilme. Seçilme şekli ne olursa olsun her Şaman ikili bir eğitimden geçtikten sonra Şaman olur. Ekstatik eğitim yani rüyalar ya da trans ve geleneksel eğitim yani Şaman teknikleri, ruhların isim ve fonksiyonları, kabilenin mitolojisi gibi. Ruhların ve yaşlı Şaman ustalarının üstlendiği bu ikili eğitim bir inisiyasyondur. Şamanı sıradan bir insan olmaktan çıkaran, toplumun itibar ettiği bir kişi haline getiren bu inisiyasyon eğitimdir.

Ancak Şamanizmde Şaman genellikle babadan oğula geçmek suretiyle din adamı olur. Şaman, mesleği ile ilgili bilgileri, yaşlı Şamandan ders almak suretiyle elde eder. Genellikle gelecekten haber vermek, büyü ve efsun yapmak, ruhlara kurban sunmak, ruhlarla temasa geçerek çözümü mümkün fakat zor olan işleri yapmak Şamanların başlıca görevleridir. Ölünün ruhunu öbür dünyaya göndermek, av avlamakta şanssızlığı ortadan kaldırmak ve ağır hastalıkları tedavi etmek de görevleri arasındadır. Şamanda ırsi ve marazi bazı özelliklerin bulunduğu iddia edildiği gibi, aksine olarak, ruhlar tarafından Şamanlığa davet edildiğine inanılan bu kimseye Sibirya kavimleri arasında korku ile karışık bir saygı gösterildiği de bilinir. Özel kabiliyetleri sayesinde tabiat üstü kuvvetlerle temas kurduğu kabul edildiğinden ona, mensup olduğu boy veya oymağın koruyucusu gözüyle de bakılır. Nitekim, ilk Şamanın ortaya çıkışına dair efsanelerde, ruhlarla münasebette bulunduğuna inanılan Şamanın, üstün kabiliyetleri ve farklı bir yaratılışı bulunduğu kabul edilir. Şamanlar genellikle zeki ve şair tabiatlı kimselerdir. Ayin sırasında yoğun bir vecd içinde kendinden geçip gök ve yer altı dünyalarında gördüğü garip varlıkları, acaip hadiseleri detaylarıyla anlatırlar, ayılınca da bir şey hatırlamazlar. Bir Şamanın gökteki iyi ruhlarla yer altındaki kötü ruhlara hakim olduğu ve onlarla ilişki kurduğuna inanılan toplumlar görüldüğü gibi, bu iki işin, ak ve kara denen iki ayrı Şaman tarafından üstlenildiği toplumlar da görülür.

Şaman olmak için eğer tanrısal çağrı yolu yoksa belli başlı bir Şamanın neslinden olmak gerekir. Geçmiş ataların ruhundan biri Şaman olacak torununa musallat olur, onu Şaman olmaya zorlar. Bu duruma Altaylılar “töz basıp yat” yani ruh basması derler. Şamanlar Ata ruhu musallat olan kişi Şamanlığı kabul etmezse delireceği gibi bir inanışa sahiptirler.

Şaman herşeyden önce, kendi özel yöntemiyle ulaştığı kendinden geçme yani vecd durumunda, ruhunun göklere yükselmek, yer altına inmek ve oralarda dolaşmak için bedeninden ayrıldığını hisseden bir aşkınlık yani trans ustasıdır. Bütün Şamanların derin sezgileri, geniş düş güçleri vardır. Derin bir coşkunluğa kapılarak kendinden geçer, bütün gökleri, yer altı dünyasını gezdiğine, ruhların yaşayışlarını gördüğüne, bütün gizli alemleri
dolaştığına inanır. Şaman vecd sırasında, ruhları egemenliği altına alarak, ölüler, doğa ruhları yani cinler ve periler ve şeytanlarla ilişki kurar. Böylece ruhlar ve tanrılar dünyasıyla doğrudan ve somut ilişkilere girişen Şaman, birçok ruha sahip olur. Çoğunlukla hayvan biçiminde düşünülen söz konusu ruhlar, Sibirya halklarında ve Altaylarda ayı, kurt, geyik, tavşan, çeşitli kuşlar özellikle kartal, baykuş, karga suretinde görünebilirler. Ayrıca, büyük böcek, ağaç, toprak, ateş olarak ortaya çıkabilirler. Şaman, gerektiğinde bütün yardımcı ruhları dünyanın dört bucağında bile olsalar çağırabilir. Bu çağrıyı davul veya tefini çalarak yapar.

Şamanların asıl görevleri halk arasında oluşa gelen ak ve karanın yani iyi ve kötü ruhların dengesini sağlamaktı. Bunu da çeşitli büyüler yaparak sağlarlardı. Bu kendinden geçme yani vecd durumları o kadar aşırı bir hale gelir ve izleyenleri o kadar korkuturdu ki, o an Şamanın ölüp yeniden dirildiğine inanılırdı. Şamanlar o ayin sırasında bedenlerinin parça parça edilerek yendiğini iddia ederlermiş. Ve buna çok inandıklari için de bu duruma “Şaman hastalığı” ya da “mistik parçalanma” derlermiş.

Bir Şaman bilgi ve güç edinmek ve başka insanlara yardım etmek için normalde gizli olan bir gerçeklikle temasa geçmek ve onu kullanmak için kendi iradesiyle bir değiştirilmiş bilinç durumuna giren adam ya da kadındır. Şamanın emrinde en az bir ve çoğunlukla daha fazla ruhu vardır.

Koruyucu bir ruh olmaksızın bir Şaman olmak hemen hemen olanaksızdır, çünkü Şaman varlık ve edimleri normalde insanlardan gizli olan olağandışı ya da ruhsal güçlerle başa çıkabilmek ve onlara hakim olabilmek için bu güçlü, temel güç kaynağına sahip olmalıdır. Koruyucu ruh çoğunlukla bir güç hayvanıdır, yalnızca Şamanı korumak ve ona hizmet etmekle kalmayıp aynı zamanda onun için bir başka benlik ya da başka bir ben olan ruhsal bir varlıktır. Bir kişinin bir koruyucu ruha sahip olması onu tek başına bir Şaman yapmaz. Bir yetişkin bunu bilse de, mutlaka çocukluğunda bir koruyucu ruhun yardımını görmüştür; aksi halde yetişkinliğe erişmek için gerekli koruyucu gücü olmayacaktır. Koruyucu ruhları açısından sıradan bir insan ile bir Şaman arasındaki ana fark, Şamanın kendi koruyucu ruhunu değiştirilmiş bilinç durumundayken aktif olarak kullanmasıdır. Şaman koruyucu ruhunu sık sık görür ve ona danışır, Şamanik yolculuklarda onunla birlikte gezer, onun kendine yardım etmesini sağlar ve onu başkalarının hastalık ya da sakatlıklarının iyileştirmesinde kullanır. Koruyucu ruhtan başka, güçlü bir Şamanın belirli sayıda yardımcı ruhları vardır. Bunlar koruyucu ruhla karşılaştırıldığında bireysel olarak, daha küçük güçlerdir, fakat bir Şamanın elinde bunlardan yüzlercesi bulunabilir ve büyük bir toplam güç sağlayabilir. Bu yardımcı ruhların belirli amaçlar için özel işlevleri vardır. Bir Şamanın bunların geniş bir kitlesini toplaması çoğunlukla yıllar alır.

Şamanlar koruyucu yada himaye edici ruhun kişiyi hastalıklara karşı dirençli kıldığını düşünmüşlerdir. Bunun nedeni basittir ruh dış güçlerin istilasına dirençli olan güçlü bir beden sağlar. Şamanik bakış açısından güçle dolmuş bir bedende olağan gerçeklikte hastalık olarak bilinen istila edici, zararlı enerjilerin kolayca gireceği bir yer yoktur. Bir koruyucu ruh yalnızca kişinin fiziksel enerjisini ve bulaşıcı hastalıklara karşı direncini artırmakla kalmaz aynı zamanda kişinin zihinsel uyanıklığını ve kendine güvenini de arttırır. Bu güç kişinin yalan söylemesini bile zorlaştırır. Bir kimse depresyona girdiğinde, zayıf ya da hastalığa eğilimli olduğunda bu onun artık istenmeyen güç enfeksiyonlarına ya da istilalarına direnemediğinin ya da onları uzakta tutamadığının belirtisidir. Biz bunlara negatif enerjiler diyoruz.

Şamanik yetenek ya da potansiyel açısından cinsler arasında herhangi belirgin bir farklılık görülmemektedir. Birçok kavimlerde, Şamanizm uygulamasıyla pek az bağlantısı olan ekonomik ve toplumsal nedenlerle, Şamanların çoğu erkektir ama kadınlar çocuklarını yetiştirip orta yaşa ulaştıktan sonra isterlerse Şaman olabilirler, hem de çok güçlü Şamanlar olurlar. Orta Çağ ve Rönesans Avrupa’sında, dul ve yaşlı kadınlar benzeri biçimde, kısmen kendilerini desteklemek için, sık sık şifacı Şamanlar olmuştur. Tabii ki, Engizisyon onları, batılı olmayan toplumlardaki Hıristiyan misyonerlerinin hala çoğunlukla Şamanlara “cadı” demeleri gibi
onlara da”cadılar” demiştir.

Bir Şaman aynı zamanda, şu anda başka bir yerde ne olup bittiğini görerek durugörüye de yani klervoyansa da ulaşabilir.

Şaman gerçeklikler arasında gidip gelir, mistik yeteneklerle ilgili bilinç durumlarının büyülü bir atletidir. Şaman, olağan gerçeklikle olağan dışı gerçeklikler arasındaki bir aracıdır. Şaman aynı zamanda ruhsal gücünü insanlara yardım etmek, onları sağlıklı bir dengeye kavuşturmak için idare eden bir çeşit “güç simsarı”dır.

Özünde Şamanlığa kabul deneysel ve çoğunlukla derece derecedir. Şamanik bilinç durumuna nasıl ulaşılabileceğini öğrenilmesinden ve o durumda görme ve yolculuk yapmadan, kişinin kendi koruyucu ruhundan eminlik kazanması ve onunla ilgili bilgi edinmesinden ve Şamanik bilinç durumundayken onun yardımını sağlamasından ve bir Şaman olarak başkalarına başarıyla yardımcı olmayı öğretmekten oluşur. Daha ileri düzeydeki Şamanizmin belirleyici bir aşaması kendi yardımcı ruhlarından kişisel eminlik kazanmak ve bunlarla ilgili bilgi elde etmektir. Şamanlığa kabul hiç bitmeyen bir çabalama ve neşe sürecidir ve bir Şamanın statüsüyle ilgili belirleyici kararlar yardım etmeye çalıştığı kişiler tarafından verilir.

Yeni bir Şaman, temel ilkeleri, yöntemleri ve Şamanizmin kozmolojisini öğrendikten sonra, Şamanik uygulamalar ve yolculuklarla güç ve kişisel güç edinir. Bu bilgi elde edildikçe, Şaman diğerleri için bir rehber haline gelir. Örneğin, toplumdaki bir insan bir rüya ya da bir hayal görebilir ve Şamana bunun anlamını sorabilir. Usta Şaman kendisinin şimdiye kadar öğrendiklerinin ışığında “deneyimlediğin şey şu anlama geliyor…” diyebilmelidir. Şaman gizemleri açığa çıkaran, kişisel deneyimlerini bunlar sanki büyük bir kozmik yap-bozun parçalarıymış gibi sürekli olarak bir araya getirmeye çalışır. Kozmik yap-bozun üst düzeyindeki bilgisine ulaşmak için çoğunlukla yıllarca süren Şamanik deneyimlere gerek vardır ve usta bir Şaman bile bir ölümlünün yaşam süresinde yap-bozu tamamlamayı asla ummaz.

Kişinin Şamanik olarak görmesi Şamanik Bilinç Durumunda olur. Buna görselleştirme, hayal etme ya da güçlü gözü kullanma adı verilebilir. Böyle bir görme, değiştirilmiş bir bilinç durumunda yapılmakla birlikte, böyle hayalleri halüsinasyon olarak nitelendirmek ön yargı olur. Şaman hayali deneyimlerken hareket edemez ama etrafında neler olup bittiğinin bilincindedir. Şamanik bilinç durumu medyumların translarının tersine normal bilinç durumuna döndüğünde deneyimin tümüyle anımsanmasına izin verir. Transı hafiftir ve davul çalınması sürdükçe devam eder. Davul ve çıngırağın değişmeyen monoton sesinin başlaması onun beynine Şamanik Bilinç Durumuna dönmesi için sinyal verir ve deneyimli bir Şaman için bu sesleri duymak çoğunlukla hafif bir transa girmek için yeterlidir çünkü kendini bu seslere koşullamıştır. Şamanik Bilinç Durumuna girerken Şaman davulu kendi çalar ancak trans ağırlaşmaya başladığında davul çalma işini yardımcısı üstlenir.

Şamanik bilinç durumuna girmeye ayrıca şarkı söyleme ve danslarla da yardımcı olunur. Şamanın böyle durumlarda söylediği özel güç şarkıları vardır. Şarkılar, Şaman Şamanik Bilinç Durumuna yaklaştıkça temposu artan, yinelemeli ve monoton şarkılardır.

Şaman diğer türden büyücüler ya da büyücü hekimlerden esrime yada ekstaz dediği değistirilmiş bilinç durumunu kullanmasıyla ayırt edilir. Ekstaz ruhunu göğe yükseltmek ya da cehennemi mekanlara inmek üzere bedeninden ayırdığı dinsel bir trans yöntemidir. Bunun diğer bir tanımı da ruhsal yolculuktur. Şamanın transı kendi başına yaptığı bir şuur deneyimidir. Buna Samanik Bilinç Durumu denir. Bu bilinç durumu tedavi için uygun hayvanı, bitkiyi ve diğer güçleri bulabilmek için nereye yolculuk yapacağını bilebilmesi ve alt dünyaya nasıl ulaşım sağlaması gerektiğinin bilgisini içerir. Şamanik Bilinç Durumunda Şaman gördüklerinde tipik olarak tarif edilemeyen bir sevinci, önünde açılan güzel ve gizemli dünyalara duyduğu hayranlığı deneyimler. Deneyimleri rüyalar gibidir ama bunlar onun gerçek olduğunu hissettiği ve içinde hareketlerini denetleyebildiği ve maceralarını yönlendirebildiği uyanık rüyalardır.

Şaman açık bir biçimde görebilmek için karanlıkta ya da en azından gözleri örtülü olarak çalışan hünerli bir görücüdür. Bu nedenle Şamanlar uygulamalarını geceleri yaparlar ama Şamanik görme için karanlık tek başına yeterli değildir. Görücü aynı zamanda çoğunlukla davul çalma, çıngırak çalma, şarkı söyleme ve dans etmenin yardımıyla Şamanik Bilinç Durumuna girer.

Şamanın okuduğu hayır dualara “alkış” denir, Şamandan alkış alan bir kimse dileklerinin yerine geleceğine inanır.

Rüyalar Şamanik görüş açısından iki çeşittir. Olağan rüyalar ve olağandışı ya da büyük rüyalar. Şamanlar normalde yalnızca büyük rüyalarla ilgilenirler. Büyük rüya farklı gecelerde aynı biçimde görülen rüyadır ya da bir kez görülen ama uyanıkmış gibi canlı güçlü bir rüyadır. Şamanlara göre büyük rüyalar çoğunlukla koruyucu ruhlarının onlarla iletişimi ve ikazıdır. Büyük rüyaları olduğu gibi bir mesaj olarak alırlar ve uygulamaya sokarlar. Örneğin; Şaman eğer bir otomobil kazasında yaralandığını görürse bunu sembolik olarak bir arkadaşıyla beraber canlandırır böylelikle olayı yaşamış olur ve kimseye zarar gelmez. Bu bizim bilgimizdeki yakın çevremizdeki bir olayı gözlem yoluyla yasamamıza ve olayın bilgisini almamıza benzetilebilir.

Şamanlar uzaktaki bir yakınlarını iyileştirme işleminde bir nevi imajinasyon kullanırlar. Sessiz karanlık bir odada gözlerini kapatır, çıngırağını kullanır ve güç şarkısını söyler. Yüzünü hasta kişinin bulunduğu kentin yönüne döner ve yatağında yatmakta olan hastayı gözünde canlandırır o kişinin güç hayvanını geri getirmek için alt dünyaya yolculuk yapar ve hastanın yanına yollar. Bu bir nevi imajinasyon ve bizim tabirimizle uzaktaki birine enerji yollama gibi kabul edilebilir. Tek fark bizler güç hayvanı kullanmadan imajinasyon yeteneğinimizi, gücümüzü kullanır ve enerji yollarız.

Başka bir görüşe göre kenevir yardımı ile transa geçen Şaman rahip yani Kam kadınlık ve erkekliği kendinde birliğe getirip evrensel armoniye katıldığına inanırdı. Şaman güçlü bir ritim taşıyan müzik eşliğinde dans ederek esrimeye ulaşır ve sağaltımda bulunurdu. Şaman rahipleri erkeklerde olduğu gibi kadınlardan da olurdu ve bunlara Kam-hatun denirdi. Şaman gereksinmeye göre doğa parçalarını özellikle de hayvanları taklit ederek transa girer ve onların gücüyle birleştiğine inanırdı. Hayvanlardan en çok at ve kuşlar için transa girilirdi. Eğer kuşla bağlantıya girilecekse Kam başına kuş tüyleri takar ve uçma taklidi yapardı. Eğer at ile bağ kurulacaksa atın yürüyüşünü taklit ederek dans ederdi. Şamanların “ateş dansı” yaparak ateş karşısında transa geçmeleri gelenekleşerek Türklerde “ocak kültü” nü oluşturmuştur. Birçok inanç töre ve davranışın kaynagı “ocak kültü”ne dayanmaktadır. Gökte güneş, yerde ateş, evde ocak Şaman yaşamı için kutsal olmuştur. Bir Kam’ın Şaman düzeyine çıkabilmesi için önce doğa parçalarıyla bağ kurup transa geçmeyi başarması, sonra da bunu hayvanlarla başarması gerekirdi. Daha sonra “ateş” transına hak kazanırdı.Ancak en sonunda insanla bağ kurup kendinde kadınlık ve erkekliği transandantal-aşkın- birliğe ulaşmakla Şaman olabilirdi. Sha=kadınlık, Man=Erkeklik Şaman da kadınlıkla erkekliğin aşkın birlikteliği olarak yorumlanırdı.

ŞAMANIN GİYSİSİ
Şamanın çesitli bölgelere ve zamanlara göre değişen bir kıyafeti vardır. Mesela; genellikle bir cübbe veya hırka, başa takılan bir serpuş veya maskeye benzer bir şey, eldiven ve yüksek konçlu ayakkabı, bazı aksesuarlarla beraber Şamanların kıyafetini oluşturur. Şamanların kullandığı, çeşitli hayvan derilerinden yapılmış, üzerine gök ve yer altı ruhları ile ilgili semboller yapılmış bir de Şaman davulu vardır.

KURBAN TÖRENI
Şamanizmde törenler genel olarak ikiye ayrılmaktadır. Belirli günlerde yapılanlar veya önceden belirlenmemiş törenler. Bu törenlerde, çeşitli halkların inanç, gelenek ve göreneklerine göre farklılıklar olmakla birlikte mutlaka kurban adeti vardır. At ve koyun dışında kan akıtılarak sunulan kanlı kurban bilinmemektedir. Kutsal sayılan bir yere, bir değere bir şey sunmak, eşya adamak, Şamanın davuluna, kutsal ağaçlara bez bağlama, çeşitli maddelerden yapılan tanrı tasvirlerine yemek sunma, ateşe içki dökme ya da atma kansız kurbandır. Kansız kurbanların bir başka biçimi de ruhlara adanıp kırlara salıverilen hayvanlardır.

ŞAMANİZMDEN HAYATIMIZDA KALINTILAR
Türklerin inanışlarında bugün bile Şaman geleneğinin izlerini görmek olası. Matem töreninde ölünün bindiği atın kuyruğunu keserek kurban etmek, ağacı kutlu saymak, uzun ömürlü olması, daha önce ölen çocuklar gibi ölmemesi için çocuklara Yaşar, Durmuş, Duran, Satılmış, Satı gibi isimlerin konması, türbelere adak adanması, dilek ağaçlarına çaput bağlanması gibi adetler ve nazar değmemesi için tahtaya ya da bir zemine vurmak bu kapsamda değerlendirilir.

ŞAMAN’IN HASTA TEDAVİSİ

Şaman dizleri üzerinde kendi güç şarkısını söylemeye başlar ve emme işleminde kendisine yardımcı olacak ruhları çağırır. Aynı zamanda içinde kum ya da su olan hastadan çıkarttıklarını tükürmek için hazırladığı sepet ya da kabı kendisine doğru çeker. Çıngırağını hastanın üzerinde sallayarak güçlüce sarkı söyler ve kendisine emme işleminde yardım edecek ruhları çağırmak için konsantre olur. Diğer grup üyeleri de bir çember oluşturarak onun çabasına güç şarkısını söyleyerek katkıda bulunurlar. Şaman hastanın içindeki zararlı, istilacı güçlerin yerini bulmalıdır. Bunun için bir kehanet tekniği kullanır. Gözleri kapalı olarak elini hastanın bedeni ve kafası üzerinde ileri geri gezdirir, hastanın bedeninin belirli bir yerinden gelen özel bir ısı, enerji, titreşim hissi olup olmadığını yavasça keşfeder. Bir başka teknikse herhangi bir titreşimi hissetmek için hastanın üstünden bir tüy geçirmektir. Şaman belirli yeri hissettiğinde ya sessizce ya da şarkıyla çıngırağını hastanın üzerinde aynı tempoda çalarken iki yardımcı ruhu çağırır. Gözleri kapalı olarak yardımcıların yaklaştığını gördüğünde Şaman onlardan ağzının içine girmelerini ister. Onlar burada Şamanın hastadan emeceği güç istilasını hapsedecek ve içlerine alacaklardır. Ve Şaman hastanın bedeninde zararlı istilayı hissettiği yeri bütün gücüyle emer. Bu elbisenin üzerinden yapılabilir ama elbisenin o bölümünü açmak ve deriyi fiziksel olarak emmek çoğunlukla daha etkilidir. Şaman bu işlemde gördüğü kötü yaratığın ağzından ve boğazından geçerek midesine gitmemesi için çok dikkatli olmalıdır. Eğer kazayla onu yutarsa onu çıkartmak için başka bir emen Şamanın yardımı istenir. Bu Şamanların partnerlerinin olmasını istemesinin başka bir nedenidir. Şaman gerekli olduğu kadar tekrar tekrar emer ve kuru kusar. Bunu bazen istemsiz şiddetli bir öğürmeyle yaparlar. Şaman her kuru kusuştan sonra işlemi yineleyecek kadar güçlü olana kadar konsantrasyonunu güç şarkısını söyleyerek ve yardımcı ruhlarını canlandırmak üzerine odaklanarak yeniler. Bu devreleri elini hastanın üzerinde ileri geri hareket ettirdiğinde ısı, enerji ya da titreşim yayıldığını hissetmeyene kadar sürdürür.

Diğer bir yöntem ise tütün tuzaklarıdır. İstilacı ruhların tütünden zevk aldıklarına ve ona çekildiklerine inanılır. Bu yöntemde tütün paketleri ya da içinde tütün olan minyatür bez keseleri kullanılır. Yerde ya da bir zeminde yatmakta olan hastanın etrafında tütün paketlerinden çember yapılır sonra saman zararlı güç istilasını hastadan çıkartmaya çalışır, zararlı güçler hasta bedenden çıkıp tütünlere geçer ve bu çalışma bittiğinde tütün paketleri bir top halinde yuvarlanır ve derhal uzak bir yere götürülür. Orada top açılır ve tütünler ağaç dallarına asılır. Böylelikle ruhlar zarar verebilecekleri insanlardan uzak bir yere dağıtılmış olur.

Başka bir yöntemse Şamanın hastanın hastalığıyla özdeşleşmesidir fakat tehlikelidir çünkü bu yöntemde Şaman hastaya zarar veren güçleri kendi üzerine almaktadır. Şaman önce hastayla hastalığı ile ilgili konuşur acısını, hissettiklerini kendi içinde hissetmeye başlar. Sonra hasta gibi olmanın nasıl birşey olduğunu, hastanın yaşama bakışının nasıl olduğunu ve hastanın sorunlarının, umutlarının neler olduğunu öğrenmeye çalışır. Şaman kendisini duygusal olarak hastayla özdeşleşebileceğinden emin olduktan sonra sağaltım çalışmasına başlamaya hazırdır. Bu noktada hasta ve Şaman insanların yerleşmemiş olduğu bir araziye gider. Şaman çıngırağı ve güç şarkısıyla koruyucu ruhunu ona yardımcı olması için uyandırır. Hasta bu aşamada onun arkasında sessiz durur. Şaman kendini güçlü hissettiğinde o ve hasta yavasça elbiselerini çıkartarak değiştirirler.

Saman hastanın elbiselerinin her bir parçasını giydikçe hastanın ağrılarını ve dertlerini üzerine almak ve hastanın kişiliğini almak üzerine konsantre olur. Şaman son giysi parçasını giydiğinde artık hasta olduğunu hissetmeye başlamalıdır. Şaman ve hasta çıngırak eşliğinde dans eder. Hastanın tamamen iyileştiğini hissedene kadar elini hastanın üstünde tutar. Eğer çalışma doğru yapılmışsa Şaman hastalık ya da acı dalgalarının üzerinden geçtiğini hisseder yani bir nevi katalizörlük yapmış olur. O anda Şaman 100 metre kadar koşar, durur ve kollarını öne doğru uzatır tüm kuvvetini hastaya acı veren ve şimdi kendi üzerinde olan istilacı gücü atmaya odaklar ve bu zararlı gücü gökyüzüne uzağa fırlatır. Şaman bu işlemin bitişini hastanın derdinin ve kişiliğinin kendi bedeninden alınması hissiyle bilir.

Şamanizm günümüzde Türkler ve diğer Orta Asya halklarının hayatını değişik oranlarda etkilemeye devam etmekle birlikte halen Orta Asya’da başlı başına bir din olarak devam etmektedir. Tatarların bir kısmı özellikle Hakasya Türklerinin hemen hemen tamamı Şamanisttir. Günümüzde Rusya, Moğolistan, Tacikistan, Kazakistan gibi ülkelerde Şamanist topluluklara rastlanmaktadır. Sayıları gittikçe azalmakla birlikte günümüzde yaklaşık 650.000 kadar Şaman olduğu tahmin edilmektedir.

Kaynak :
Şamanın Yolu – Michael HARNER

 

LPA-005

 
Yorum yapın

Yazan: Kasım 15, 2014 in Uncategorized

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , ,

Gök Tengri Bilgi Ansiklopedisi v1.0

Gök Tengri Bilgi Ansiklopedimizin ilk tamamlanmamış sürümü ;

İndir :  https://yadi.sk/d/0fbjofm3bs7Lt

 

15789_390041127812745_1498766399619323631_n

 
Yorum yapın

Yazan: Ekim 11, 2014 in Uncategorized

 

Etiketler: , , , , , , , , ,

Büyü Nedir ? Büyü Çeşitleri Nelerdir ? Büyü Nasıl Yapılır ?

Büyü konusu yıllardır insanlar arasında tartışılan bir konudur o nedenle sizlere büyü nedir en etkili büyüler hangileridir yada kaç çeşit büyü vardır gibi sorularınıza cevap vermek istedim. Öncelikle büyünün bazı insanlar tarafından hurafe olarak adlandırılmasına bir cevap vermek isterim. Çünkü büyü hurafe olmadığı gibi tam tersine Kur’an da geçen ve kabul edilen Allah tarafından bizlere Kur’an da açıklanan bir gerçektir. Büyüye inanmayan arkadaşların Kur’an nı okumalarını tavsiye ediyorum. Şimdi bu açıklamadan sonra sizlere büyü çeşitleri hakkında kısa bir bilgi olsun diye en çok yapılan büyüler ve en etkili büyüler hakkında bazı başlıklar vermek istiyorum. 
Ak Büyü

Büyüsel işlemlerin tümü etnik ahlaksal bir değerlendirmeye tabi tutulduklarından ayrımlar oluşuyor. İlk ayrım Ak ya da olumlu iyiye yönelik şifacı büyüdür.
Ak Büyü ile uğraşan kişi temiz ruhlu iyi niyetli hatta dindar biri olarak tanınır. Ak ile Kara Büyü ayrımını antik uygarlıklarda Asur ve Babil’de buluyoruz. MÖ. 1800 yılında Kral Hammurabi Kara Büyüyü yasaklamış uymayanları ölümle cezalandırmıştır.
Ak Büyünün amacı şifadır destektir. Yorumlara göre örneğin aşk büyüsü de bu kategoriye girer ama aslında bu bir çeşit zorlamadır. Ak Büyü ile Kara Büyü arasındaki farklılıklar sadece niyet amaç ve formüllerle belli olmuyor; kullanılan malzemelerde farklıdır. Ak Büyüde ateş altın ayçiçeği cıva elma elmas fasulye fildişi gümüşhoroz inci incir kurşun kuşkonmaz portakal sarımsak su süt sirke tavuk tuzyumurta zeytinyağı kullanıldığı gibi Kara Büyüde ceset parçaları idrar kan kargakedi (kara) kurbağa kurt kanı timsah dişleri toprak (mezarlıktan) tüy (kara tüy) yarasa (gözleri ve kanı) kullanılmaktadır.
Kara Büyü
Ak Büyünün ve ak büyücünün karşıtı olan Kara Büyü onu uygulayan ise Kara Büyücüdür. Amacı kötülüktür zarar vermektir ve cinayete ölüme kadar gidebilir. Ak Büyücünün tersine Kara Büyücü özverici değil kibirli ve fırsatçıdır maddiyata bağlıdır.
Allah’tan nefret eder doğanın kurallarına karşı gelir ve kendisini yüceltebilmek güçlerini arttırabilmek için her şeyi yapabilir ve yapar.
Kara Büyü ya şeytanla bağlantılıdır ya da ölü ruhlarla (nekromansi) her ne kadar Hz. Musa’dan başlamak üzere bütün dinler bunu bir sapkınlık sayıp yasakladılarsa da antik çağlardan beri ölülerin ruhlarını çağırıp sayesinde geleceği öğrenmeye çalışmak yaniölü falını uygulamak oldukça yaygın bir dönemdi. Özellikle Orta Çağ büyücülüğü bununla sık sık beslenmiştir. Orta Çağ tanrı bilimcilerinden Rabano Mauro şöyle yazmıştır; Ölü falına bakanlar kötü duaları ile ölüleri diriltenler geleceği öngörüp sorulara cevap vermelerini temin eden kişilerdir. Ölüleri çağırabilmek için ceset kanı gerekiyor çünkü bu işlemlere yardımcı olan cinler kandan hoşlanırlar.
Kırmızı Büyü
Kırmızı Büyü olumsuz amaç ve niyetleri uygulamaları ile Kara Büyünün bir çeşidi yandaşıdır. Belki de en gerçek ve bu yüzden en tehlikeli büyüdür. Şeytan’ın kötü ruhların büyüsüdür ve işlemlerinde ayinlerinde kaz kullanır kurban keser.
Büyüsel işlemler çoğunlukla olumlu (Ak Büyü) veya olumsuz (Kara Büyü Kırmızı Büyü) bir enerji akışına dayalı olduğu söyleniyor. Bir enerji bedensel bir organa psiko-somatik (ruhsal-bedensel) bir işleve yöneltilebilir. Tarihte birçok el yazması büyü kitabı hazırlanmıştır. En ünlülerden biri 15. Yüzyıla ait olduğu sanılan önceki yüzyılda gizem ustası Mc Gregor Mathers tarafından ilk kez İngilizce ye çevrilen sihirbaz Ma Abra-Melin’in Kutsal Sihir Kitabıdır. (The Book of the Sacred Magic of Abra-Melin the Mage). Kitaba göre maddi dünya kötü ruhlar tarafından yaratılmıştırancak sihirbaz koruyucu meleğinin yardımıyla ve büyüsel uygulamalara başvurarak kötü güçlere karşı koyabilir hatta kötü ruhları yönetebilir.
Kırmızı Büyünün çeşitleri arasında önemlisi merkezi Haiti olan oradaki yerliler ve melezler tarafından uygulanan Vudu (Voodoo) dur. Kökenleri Afrika’nın totemlere dayalı inançlarına bağlıdır. Vudu Büyücülüğünde düzenlenen ayinlerde dansların müziğini kendinden geçmelerin kurban edilen hayvanların (kaz horoz kara keçi) nedeni ve amacı adları Loas olan bazı ilkel güçleri (ölü ruhları) harekete geçirmektir. Trans haline geçen vudu rahibeleri birer medyum gibi hareket ederek bu güçlere teslim olurlar. Vudu’ya benzer bir uygulamaya Brezilya yerlilerinin Macumba (Makumba) törenlerinde rastlarız.
Macumba temelde cinsel büyücülüğe bağlıdır erotizmi boldur. Vudu ayinleri daha çok mezarlarda yer alırkenMacumba için mekan olarak açık alanlar ya da ormanlar tercih edilir.
Vudu’nun çok konuşulan fakat kanıtlanmayan ve fantastik olarak görünen bir tarafı ise Zombiler’dir ya da yaşayan ölüler (Zombi: mezardan çıkma). Kara büyüsel işlemlerle hipnoz ve telkin yolu ile diriltildiği söylenen bu hareket halinde cesetlerin ruhsuz olduğu söylenir. Bir Zombi’nin kumanda edilmesi yönlendirilmesi onu o hale sokan Kara Büyücünün işidir.
Büyü Örnekleri
Sabun ve Saç
Sabun ve saçla yapılan bu büyü öldürücüdür. Büyü yapılmak istenen kimsenin saçından birkaç tel alınır. Hiç kullanılmamış bir kalıp sabuna sarılır. Sabuna kır bir iğne batırılır ve belirli bir dua okunur. Sonra bu sabun kör bir kuyuya atılır. Sabun orda eridikçe büyü yapılan kişi de evinde erimeye başlar ve yatağa düşer.
Kaşık Büyüsü
İki sevgiliyi eşi ya da kardeşi ayırmak için yapılan bir büyüdür. İki tahta kaşığa ayırmak istenilen kişilerin isimleri yazılır ve kaşıklar arka arkaya getirilir. Yeni ölmüş birinin mezarı açılarak kefeninden bir parça yırtılır ve kaşıklara sarılır. Belirli bir dua okunur ve kaşıklar başka bir mezara gömülür. Ayrılması istenen kişiler o andan itibaren birbirleri için adeta ölü gibidirler. Yaşadıkları sürece bir daha yüz yüze gelemezler.
Domuz Yağı
Eşleri ayırmak için çok kullanılan şeylerden biri de domuz yağıdır. Büyüyü yapacak olan kimse bir parça domuz yağını alır koynuna sokar. Sonra bir kiliseye giderek rahipten kendisini okumasını ister. Rahip bu isteği kabul ederek o kimseyi okursa maksat gerçekleşir. O insan okunurken koynunda gizli domuz yağı da okunmuş olur. Bu okunmuş domuz yağını çiftin yattığı yatağa koyarsa o zaman karı koca birbirini domuz gibi görmeye başlarbirbirinden nefret ederler. Büyüyü yapan kişi eğer yatağa koyamıyorsa sokak kapısına sürer bu da tartışma ve kavgalara yol açar.
Ölü Toprağı
Ayırmak için yapılan büyülerde ölü toprağı kullanılır. Ölü toprağı bir mezardan alınarak ayırmak istenilen kişilerin yatağına serpilir. Çift o andan itibaren birbirinden ayrılır. Ölü toprağı serpilirken belirli dualar ve sözler söylemek gerekir.
Kısmet Açmak İçin Yapılan Büyüler
Pamuk Çekirdeği
Üç pamuk çekirdeğinin üstüne birer defa tuncina duası okunur. Sonra kızla evlenmesi istenen erkeğin ismi söylenir ve çekirdekler adamın kapısının eşiğine gömülür. Kısa süre sonra erkeğin kızla evlendiği söylenir.
Kurşun Büyüsü
Bir levha kurşunun üzerine istenen kimsenin ve annesinin adları yazılır. Sonra tuncina duasının baş kısmı yazılarak ateşe atılır. Kurşunu atarken de ‘Bu kurşun nasıl erirse…..benim için öyle erisin bana gelsin!’ denir. Kurşun eridiğinde o kişinin dayanamayarak geldiği söylenir.
Saygı İçin
Sevdirmek için bu büyüden de yararlanılır. Böylece kendisini sevmeyen beğenmeyen birini bile kolaylıkla bağlar. Bu büyü yapıldığı zaman büyülenen kimse deli gibi aşık olur. Büyü yapanı görmediği zamanlar kederinden ölecek hale gelir. Pek çok çeşit muhabbet büyüsü vardır. Büyülenen bir yiyeceği istenen kimseye yedirmek veya okunmuş çiçeği koklatmak yeterlidir.
At Nalı Büyüsü
Eski bir at nalının üzerine sevmesi istenilen kişinin adı ve Ayetülkürsü suresi yazılır. Küllü bir ateşin dibine nal yerleştirilir yalnız bu ateş hiç sönmeyecektir. Ancak ateş yandığı sürece o kişinin aşkı devam edecektir.
Biber Büyüsü
Bir top kırmızı biberin çekirdekleri çıkarılarak kırkbir tanesi ayrılır diğerleri atılır. Her çekirdeğe bir Yasin suresi okunur ve bu çekirdekler tekrar biberin içine doldurulur. Biber ateşe atılırken de ‘Bu biber nasıl yanarsa ….benim için öyle yansın bana gelsin’ denilir. Yedi gün süreyle bunu tekrarlamak gerekir.
Bakır Büyüsü
Bir bakır levha üzerine Tanrının sıfatları yazılır ve yüksek bir yere asılır. Her gün seher vaktinde kalkılıp bu bakıra bakılarak istenen kimsenin helal sevgisi için dua edilir. Böylece o kimse gelir ve bakır orda durduğu sürece bir daha ayrılmaz.
Yarasa Büyüsü
Yarasa kesilerek kanı sevilen kimsenin eşyasına yahut üstüne sürülür. Veya bu kandan bir iki damlası istenen kişinin içeceği bir şeye karıştırılır. Yarasanın ölüsü de o kimsenin kapısının eşiğine gömülür. Büyülen kimse aşık olur ve bir daha ayrılmaz.
Tırnak Büyüsü
Bir kadının kestiği tırnak bir kapta yakılıp kömür haline getirilir ve ince ince dövülerek toz haline getirilir. Bu tozsevmesi istenen kimsenin yiyeceğine veya içeceğine karıştırılır. O kimse bunu yedikten sonra bağlanır ve bir daha ayrılmaz.
Nohut Büyüsü
Kırkbir tane nohudun her birinin üstüne bir İhlas duası okunur. Sonra nohutlar bir kaba konularak ağır ağır pişirilirken sevmesi istenen kimsenin adı tekrarlanır. Nohutlar iyice pişince o kişinin içine büyük bir aşk ateşi düşer. Her şeyi terk ederek koşa koşa geldiği söylenir.
Sevilenin Eşyası
Sevilen kişinin giydiği eşyasını alarak da büyü yapılabilir. Özellikle tene giyilen şeylerden çok yararlanılır. Böyle bir eşyanın bir parçası yırtılarak üstüne Tuncina duası yazılır. Sonra parça ateşe atılır. O kimse başkasına bağlı olsa da ona yüz çevirir ve büyüyü yapan kişiye gelir.
Kuru Üzüm Büyüsü
Yirmi bir tane kuru üzümün üstüne bir Yasin okunur. Sonra bunlar bir kapta ağır ağır kavrulur. Üzümler kavrulurken bir kara dut bir beyaz dut çubuğu ile bunlar karıştırılır. Bir yandan da “Falanın oğlu ya da kızı aşkımdan ak dut gibi sararsın kara dut gibi kararsın. Yemesin içmesin gözüne uyku girmesin beni görmedikçe rahat etmesin!” diye tekrarlanır. Üzümler kavrulduktan sonra iki gün içinde büyü yapılan çıkagelir.
Saç Büyüsü
Sevilen kimsenin yedi tel saçına Ya Vedut okunur ve saçlar ateşe atılarak yakılır. O kimse aşktan delirecek gibi olur ve yapan kişiye gelir.
Sicim Büyüsü
Bir sicime kırkbir düğüm atılır. Bu istenen kişinin geleceği sırada kapının önüne bir paspasın altına yerleştirilir. O kimse oraya bastığı an bağlanmış olur. Bir daha da ayrılmayı düşünmez. Yalnız her düğümü atarken o kimsenin adını söylemelidir.
Bakla Büyüsü
Kırkbir tane baklanın üstlerine bir adet Esma çekilir. Ondan sonra baklaların her gece bir tanesi ateşe atılarak “…benim aşkımdan yanıp tutuşsun ve hemen gelsin” denilir. Kırkbir gece içinde istenen kişinin geldiği söylenir. Bazen daha birkaç bakla yakıldığı halde gelebilir o durumda diğer baklaları yakmaya devam etmek gerekir. Aksi halde büyü yarım kalacağı için gelen kimse de birden soğuyarak geri dönebilir.
Gül Büyüsü
Bir gülün üstüne bir adet Esma ve Tuncina suresi okunur ve bu beğenilen kimseye verilir. Kendisi bu çiçeği koklar ve bir daha ayrılmamak üzere aşık olur. Ancak böyle bir çiçeği büyü yapılacak kişinin eline vermek başkalarıyla yollamamak gerekir.
Şeker Büyüsü
Bir şeker veya tatlı üzerine kırkbir adet Bismillahirrahmanirrahim okunur ve sevilen kimseye yedirilir. O kimse o andan itibaren neşe huzur ve sevgi duyar. Aslında diğer büyülerle karıştırmamak gerekir. Bu iş iyi niyetle yapılırsa bir zararı yoktur. Çünkü tatlı yiyen kimsede sadece huzur ve mutluluk olur. Bunun etkisi de uzun süreli değildir.
İncir Büyüsü
Taze bir incirin üstüne Ya Bedduh Ya Kısmet Ya Muhabbet sözleri bin kere okunur ve sonra sevilen kimseye yedirilir. Böylece o kimse aşık olur ve kalbiyle bağlanır bir daha da ayrılmayı istemez.
Büyünün Yabancılara Etkisi Varmı dır?
Büyünün sadece bildiğiniz tanıdığınız kimseleri etkileyeceğini de sanmamalısınız. Büyü tanıdığınız veya tanımadığınız herkesi etkileyebilir. Ancak her gün üstüne büyüyü engelleyici dualar okuyan veya büyüye mani olacak muska taşıyan kişileri etkilemez. Eski zamanlarda korkunç büyüler yapan tiplerin bazı usullere başvurarak yabancıları da bağladıkları söylenmektedir. Yani bir kadın bir rastlantı sonucu gördüğü bir erkeği büyücünün yaptığı sihir sayesinde ayağına getirtebilmektedir. Eski çağlarda bu tür durumlara sık rastlanırmış. Yalnız bazı büyülerin ömür boyu sürmesine karşılık bazıları da geçicidir.
Büyü Tazeleme
Bazı büyülerin ömür boyu sürmesine karşın bazıları bir ay ya da bir yılda etkisini kaybeder. Mesela biber yakarak birinde arzu uyandırmak mümkün olabilir fakat bu geçici bir istektir. Bunun devam etmesi için bu büyüyü tekrarlamak gerekir. Buna karşın kaşık büyüsü ömür boyudur. Domuz büyüsü de yine bulunup temizlendiği anda etkisini kaybeder. Bu tür büyülerin tekrarlanması durumunda etkili olurlar. Yani büyüler ömür boyu ve kısa süreli olmak üzere ikiye ayrılırlar.
Mum Büyüsü
Bir mum üzerine istenen kişinin annesinin adı ve isteklinin kendi adı yazılır. Bunun üzerine de bin Esma okunur. Gece yarısından sonra büyüyü yapan kimse ‘Bu mum nasıl yanıyorsa sende benim için öyle yan’ diyerek mumu yakar. Ama mumun yedide biri yanınca söndürür. Ertesi gece yine aynı şeyi tekrarlar. Böylece mumu yedi gecede yakar. Erimiş mumu da harlı ateşe atar ve yine aynı sözleri tekrarlar. Böylece o insan sevgiden yana yana çıkagelir.
Kabak Büyüsü
Sevgisi sönen unutan bıkan ve giden birini geri getirmek için de büyüden yararlanılır. Pek çok muhabbet büyüsü sönen aşkı canlandırmaya yeter. Ancak araya soğukluk girdiyse ve o kimse çok uzaklardaysa o vakit çok daha kuvvetli bir büyü gerekebilir. Bir bal kabağı oyulur ve yandan çekirdekleri çıkarılır. Bu çekirdeklere onbir Esma okunur. Sonra bu çekirdekler tekrar kabağın içine konur. Kabak gidenin gelebileceği tarafa yüksek bir yere asılır. Orada kurumaya bırakılır. Kabak kuruyup düştüğü gün o kaçan unutan giden kimse büyük bir sevgi ve istekle geri döner. Bir daha da ayrılmaz.

 
Yorum yapın

Yazan: Ekim 3, 2014 in Uncategorized

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Zamanı Tanrı yaşar. Kişioğlu hep ölmek için türemiş.

Zamanı Tanrı yaşar. Kişioğlu hep ölmek için türemiş.
– Kül Tigin Yazıtları

 

 

1398037_386976034785921_4871301201159350321_o

 
Yorum yapın

Yazan: Ekim 1, 2014 in Uncategorized

 

21.yy Anadolu Şamanlığı Hakkında

21.yy Anadolu Şamanlığı Hakkında

Şamanlık günümüzde soydan geçmektedir. Türklerin islama geçişi sırasında ; Şamanlar büyük bir baskı görmüş ancak gelenek ve göreneklerini terk etmemişlerdir. Günümüzde ki şamanlık ; Ocaklı ya da izinli olarak devam etmektedir. Bugün ki Anadolu şamanlarının çoğu müslüman olmasına karşın Gök Tanrı dininin hemen hemen çoğu buyruğunu yerine getirmektedirler. Şamanlık şu şekilde aktarılır. Şaman adayı şamandan öğrenebileceği tüm bilgiyi öğrenir. Yanında bir süre eğitim görür. Daha sonra el verme tabiri ile ulu şamandan izin alır. Bu izni almayan kişiler her ne kadar şamanlık öğretisi bilselerde yaptıkları işlemler,tedaviler ve benzeri yöntemler etkisiz kalmaktadır.

 

1410419326877_wps_3_Shamans_Siberia_6_must_cr

 
Yorum yapın

Yazan: Eylül 29, 2014 in Uncategorized

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

NASIL ŞAMAN OLUNUR?

Kuzey Asya, Ona Asya, Doğu Asya ile Kuzey ve Güney Amerika ve Eskimolar’ın yaşadığı bölgeler Şamanizm’in başlıca yayıldığı bölgelerdir.

Şamanizm ile ilgili çalışmaları ile bilinen A. Ohlmarks, Şamanizm’i kutup bölgesine özgü bir özellik olarak görmektedir. Kutup bölgelerinin tipik coğrafi özellikleri olması; karanlık kış günleri, aydınlık yaz geceleri, sessizlik, arazinin monotonluğu, şiddetli soğuk, yerleşimin seyrekliği, tek yanlı ve yetersiz beslenme, sık sık yaşanılan kıtlık gibi yaşam koşııllanmn insanda şartlara karşı isterik tepkiler meydana getirdiğini ifade etmektedir.

Fakat Şamanizm’in yaygın olduğu bölgeler düşünüldüğünde Şamanizm olgusu sadece kutup bölgelerinin tipik özellikleri ile açıklanamaz gibi görülüyor. Kuzey Kutbu’nda görüldüğü gibi değişik şekillerde Orta Asya, Orta ve Yakındoğu ile yeryüzünün çeşitli bölgelerinde Şamanizm’e değişik biçimlerde rastlamak olasıdır.

Şamanizm, trans durumuna geçebilme yeteneğine sahip kimselerin, doğaüstü varlıklarla ilişkiler kurarak onlann güçlerini toplum yararına kullanmalan amacına yönelik olarak yapılan dinsel törenlerdir. Şamanizm, çeşitli din ve dünya görüşlerini birleştiren dinsel-büyüsel inanç ve teknik oluşumdur.

Şamanın en temel özelliği ruhlarla temas sağlayabilme yeteneğidir. Bunu da o toplumdaki herkes yapamaz. Bunu ancak belirli kabiliyete sahip ve kendine özgü özelliği olan kişiler yapabilir. Bu nedenle belli bir eğitim gören herkes Şaman olamaz. Şamanlık genetik özelliğe sahip kişilerin kaçınılmaz kaderi olarak kabul edilir.

Altay Türkleri’ne göre Şamanlık, genetik olarak gelen ve çocukluk çağında sara nöbetleri ile kendini gösteren bir hastalı kür. Bir kimsenin Şaman olup olamayacağı çocukluk çağında gösterdiği birtakım ruhsal belirtilerden anlaşılmaktadır.

Araştırmacı Radloff a göre; “Şaman adayı önce kendinde yoğun bir yorgunluk hisseder. Vücudu kasılıp titrer, esnemeler olur. Göğsü daralır, birtakım sesler çıkararak ağlar. Sonra birdenbire sıçrayıp ayağa kalkar, deli gibi dönmeye başlar.

Sonra ağzından köpükler saçarak yere yıkılır. Vücudu hissizleşir. Bu durum bir süre devam eder. Sonra günün birinde Şaman adayı davulunu alıp çalmaya başlar. Artık sakinleşip kendine gelmiştir. Bu durumlan görüp de Şaman olmaktan kaçman kimse sonunda ya delirir, ya da ölür.”

Nioradze ise, Şamanlık için gerekli belirtilerin çocukluktan ergenliğe geçiş sırasında kendini gösterdiğinden söz ediyor ve şöyle anlatıyor:

“Cin, peri, dev görme, baş dönmeleri, bayılmalar, gelecekten haber verme yeteneği gibi Özellikler gösteren Şaman olacak kişiler Şaman olana dek ruhsal ve bedensel acılar içinde kıvranırlar. Çoğu zaman yemeden içmeden kesilirler, insanlar arasına katılmazlar. Sinirli ve streslidirler. Evlerinden ormanlara ve kırlara kaçarak, karlar üstünde yatarlar. Tek başlarına yaşadıklan yerlerde ruhlarla ve cinlerle konuşurlar.”

Sçukin; Yakutlar’da Şaman olacak kişiye nöbetlerin daha şiddeüi geldiğini, bu ruh hali ile kendini ateşe suya atmak istediğini yazıyor. Bu belirtileri gösteren kişinin Şaman olacağına karar verilir ve ancak Şamanlığa başlarsa bu durumdan kurtulabileceği belirtiliyor.

Yakutlarda bu duruma Şaman hastalığı denen “menerik” adı verilir. Şâfnanhğı terk edenlerde bu durumun yeniden başladığı izlenirmiş.

Kamlar’ın (Şaman) genellikle zeki, hayalperest ve şair karakterli kişiler olduğu kabul edilir. Ayin esnasında vecd halinde kendinden geçip, gök ve yeraltı dünyasında gördüğü varlıklan, ilginç oîaylan anlatan Şaman ayıldıktan sonra hiçbir şeyi haür-lamaz. Transa geçtiğinde tarihten, gelecekten haber veren bir boz atın sırtından göklere uçan kudretli Şamanlar’dan bahsedilir.

Radloff’a göre; Şaman özelliği olan gücü ve bilgiyi atala-nndan alır. Atalanndaki kudretin süduru ile davulu idare etmeyi, dualar okumayı, ruhlan çağırmayı ve onlann yardımı ile kendi ruhunu bedeninden ayırarak aydınlık ve karanlık âlemine göndeımeyi öğrenir. Yani Şaman’ın nesilden nesile taşınan örf, âdet gibi özellikleri mensup olduğu soyun oymağın ruhsal özelliklerini iyi bilmesi gerekiyor.

Anohin’e göre; öünüş Şamanlar’ın ruhlan “temiz-iyi ruh” olarak yeraltı âleminden ayrılıp bu dünyada yaşarlar. Bu nedenle hemen hemen her ailenin Önceden Şamanlık yapmış olan ve cemaatine yardım etmek isteyen ecdadı vardır. İşte bu akraba ruhlan Şaman’ın en büyük yardımcısıdır. Önündeki engelleri bu ruhlar yardımı ile çözer: Onlar canlı birer kuvvet olarak Şaman’a yardımcı olurlar. Düşmanlar ile Şaman’la birlikte savaşırlar.

Genç Şaman, değişik ayinlere ait bilgileri oymağın tecrübeli ihtiyari arından ve kudretli bir Şaman’dan ders alarak öğrenir. Ondan sonra, çeşitli ayinleri nasıl yapacağını, okunacak dua ve efsunian öğrenerek görünmez kuvvetlerle ilişki kurar.

Yakutlar’da yaşlı Şaman, genç Şaman’ı yüksek bir dağın başına götürerek ona Şaman elbisesi giydirir. Eline bir davul ile atkı sanlı bir söğüt dalı verilir. Adayın sağında 9 erkek, solunda 9 kız çocuk yer alır. Şaman adayını yetiştiren hoca da merasim elbisesini giymiş olarak adayın arkasında durur ve bazı dualar okur. Genç Şaman okunan yemin duasını tekrarlayarak; yoksullara, düşkünlere yardım edeceğine, yüksek dağlann zirvelerinde yaşayan ruhlara saygı gösterip hizmet edeceğine söz verir.

Bu ruhların en büyüğü olarak Sustuganah ulu Toyun olduğu kabul edilir. Bu ruhun çok geniş bir ailesi olduğu kabul edilir. Bunların bir kısmı insanlara kötülük, hastalık getiren, çoğu dişi olan ruhlardır. Her ruha sunulacak kurban hayvan, başka çeşit ve renkte olur. Kimine; siyah aygır, kızıl, alaca at, kimine siyah inek, kimine alnı kara benekli ak inek vs. kurban edilir,

Aynca Şam anlığın genetik olup anadan kıza ve babadan oğula geçtiğine inanılır. Hatta soyun anneden ve babadan evlada değil, akrabadan akrabaya geçtiği de gözlenmiştir.

Şaman olma yaşı genel olarak 6 ila 50 yaş arasıdır. Ama esas olarak 20 yaşta Şaman olmak isteyenler çoğunluğu oluştururlar. Şaman olma yaşının daha çok cinsel olgunlaşma dönemine rastladığı söylenir. Olağandışı durumlarda daha büyük yaşlarda görülebilir.

Bayatl ar’da Şaman adayı törenden önce bağlı bulunduğu oymağı komşularından birisi ile birlikte dolaşır ve sadaka (lokma) toplar. Tören için gelen halk bir ormanda toplanır. Törende davul yerine kayın ağacının gövdesinden oyularak yapılan iki asa çıkarılır. Tören yerinde ateş yakılır. Yaşlılar toplulukta yer aldıktan sonra bunlardan bir tanesi Şaman adayının atası olur. İkisi duaları birlikte okurlar. Tören dokuz gün sürer. Kurban olarak koyun ve tay kesilir, etleri pişirilerek yenir. Genç kızlarla erkekler dans ederler. Dokuzuncu gün bir keçe üstüne oturtulan Şaman adayının keçesi havaya kaldırılarak Şaman töreni sonuçlanmış olur ve aday kişi de Şaman ilan edilir.

Altaylar’da ise Şamanlar ikiye ayrılır. Birincilere; ak Şaman, ikincilere ise, kara Şamanlar denir. Ak Şamanlar gökyüzüne ve aydınlık âleminin tannsı Ülgen’e Şamanlık ederler. Kara Şamanlar ise, yeraltındaki kötü ruhların temsilcisi Tann Erlik ve ona bağlı kötü ruhlar için tören yaparlar. Bu iki Şamanın giysileri de birbirinden farklıdır. Ak Şamanlar sade ve gösterişsiz giysiler giyerken, kara Şamanlar karamsar ve mistik bir görünüm ifade ederler. Kara Şamanlar’m sayısı ak Şamaniar’dan daha azdır.

Buryat Şamanlan’nın da ikiye ayrıldığı görülüyor. Ak Şaman iyi Tannlara tapar, onların aracılığı ile insanlara iyilik yapar. Kara Şaman ise kötü ruhlara tapar onlara kurban adak keserek insanlara kötülük yapmaya çalışır. Buryatlar’da ak Şamalıların elbisesi beyaz, kara Şamanlar’m ise mavi renktedir. Ak şaman vefat edince cesedi yakılır, külleri beyaz renkli kumaştan yapılmış torbaya konulur ve saklanır. Kara Şaman’ın külleri ise siyah kumaştan yapılmış bir torbaya konur.

Sonuçta yöresel farklılıklara karşın her Şaman adayı aynı zamanda belli bir eğitimden geçmek zomndadır. Genellikle her Şaman adayı yöresel değişikliklere karşın bir ustanın yanında eğitim görür. Şamanizm’in anadan kıza veya babadan oğula geçtiği yerlerde de aday, usta bir Şaman’ın yanında eğitim görür. Her isteyen Şaman olamaz. Şaman olma belirtilerinin genetik olduğu kabul edilmektedir. Bu belirtilerin bulunduğu varsayılan adaylar Şaman olabilmek için teorik ve pratik birçok şey öğrenmek durumundadırlar. Bu Öğrenme süreci genellikle yaşlı bir Şaman’ın yanında uzun süre kalarak ondan meslek sırlannı, trans durumuna geçme yollarını, duaları, ilahileri, büyü formüllerini vb. öğrenme şeklinde gerçekleşmektedir.

Örneğin, Altaylılar Şaman olmak için ön belirtileri gösteren ve Şaman olmak isteyen kişiyi Önce vazgeçirmeye çalışırlar. Fakat aday Şaman olmakta direnirse o zaman onu eğitmek için yaşlı bir bilge Şaman’ın yanma verilir. Usta Şaman onu, Şaman olması için gerekli her türlü bilgi ve özellik ile donatmaya çalışır. Hazır olduğuna, yetiştiğine kanaat getirince de adayın yakın-tannın da bulunduğu bir törenle eline Şaman olduğunu gösteren asası verilir ve Şaman olması resmileşmiş olur. Öğretim ve eğitim süreleri yörelere göre değişiktir. Bu, üyesi bulunduğu toplumun gelenekleri, Şaman adayının ve ustasının yeteneği vb. gibi nedenler* bağlıdır. Bu süre ortalama 3-5 yıldır. Hatta zaman zaman bu eğitim süresinin 10 yılı bulduğu da olur.

Şaman adayı hocasından, cinlerin çeşitlerini, dillerini, transa geçme yeteneğini, düşman büyülerini uzaklaştırma tekniklerini, davulun ve diğer törenlerde kullanılan rituel araçların kullanımım vs. öğrenir. Törenle Şam anlığı onaylanan adaya verilen en önemli iki araç Şaman davulu ve Şaman giysisidir. Usta, çırağına her şeyi Öğretir. Ama onun asıl ustası, kendisinde varlığına inanılan koruyucu cinidir.

Kaynak: Cemal Şener, Şamanizm

 
Yorum yapın

Yazan: Eylül 26, 2014 in Uncategorized

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , ,

Şamanın Görevleri

Genellikle söylendiğine göre, Şaman kehanette bulunmak, büyü ve efsun yapmak, kurban kesmek gibi çeşitli işler yapar. Ama bu arada Şaman kelimesinin, çok kez yanlış olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Çünkü yukarıda sıralanan işleri Şaman olmayan kişiler de yapabilir.

Gerçek Şamana, ancak ruhlarla ilişkiye geçmek suretiyle çözümlenebilecek zor sorunlarda başvurulur. Burada, ya Şamanın ruhu cezbe ile bedeninden ayrılarak başka dünyaya gider, ya da ruhlar Şamanın içine girerek ona esin verir ve bu durumda cezbe halindeki Şamanın ağzından konuşurlar. Radloff göre, kamın doğum, evlenme ve defin törenlerinde hiçbir görevi yoktur. Yeter ki bu sırada zor doğum vb. gibi beklenmedik bir durum olmasın. Ayrıca kısırlığı gidermek için de Şamana başvurulduğu olur.

Sibirya halkları Şamanı şu işler için çağırırlar:

1. Bir yıl kadar evde dolaştığına inanılan ölü ruhunu öteki dünyaya göndermek için;

2. Herhangi bir nedenden yersiz yurtsuz kalan ruhu, tahtadan yapılmış bir heykele yerleştirmek için;

3. Evde şanssızlığı gidermek için;

4. Ağır hastalıkları iyileştirmek için.

Avda şansın iyi gitmesi için Şaman yardımcı ruhları aracılığıyla, av hayvanlarının ölge erini önceden yakalar, bu şekilde avcının hayvanları yakalaması ya da öldürmesi kolaylaşır. Bunun için yapılan törende Şamanın bir avcı gibi hareket ettiği söylenir.

Sibirya a daha çok hastalık olduğu zaman Şamana başvurulur. Anohin n yazdığına göre, Altay yöresinde kamların iyileştirdiği başlıca hastalıklar sıtma, çiçek, frengi ve bir takım ruhsal hastalıklardır. Burada Şaman, hastalığı hangi kötü ruhun (körmöz) doğurduğunu saptayıp, onun nasıl yatıştırılacağını ve kovulacağını öğrenir. Altay Türklerine göre hastalık, bedenden ayrılan ruhu, kötü bir körmözün kapmasından olur. Bunun için kamın görevi, bu ruhu bulup sahibine geri getirmektir. Hastalık, ayrıca bir ya da birkaç kötü ruhun hastanın bedenine girmesi ile de olabilir. Şaman ayin sırasında büyük bir güç harcayarak bunları hastadan uzaklaştırmaya çalışır. Bu sırada düşüp bayıldığı da olur.

Vitaşevskiy ve Seroşevskiy n Yakutlar ile kuzeyde yaşayan Dolganlarda bu amaçla yapılan tören hakkında verdikleri geniş bilgilere göre, bu dikkate değer ayinin dört aşamalı olduğu anlaşılmaktadır:

1. Ruhların çağrılması;

2. yardımcı ruhların gelip hastalık yaratan ruhu uzaklaştırmak için gök ruhlarına nasıl kurban sunulacağını bildirmeleri;

3. hastanın ruhunun Şamana ya da bir hayvana aktarılmasından sonra, kurbanlık hayvanın kesilmesi;

4. ruhun Şaman tarafından göğe götürülmesi.

Ohlmarks göre, Şaman hastalığın nedenini anlamak ve kurbanı adamak üzere daha önce ruhen göğe çıkar. Bu ayin de dört kısma ayrılır:

1. Şaman önce yardımcı ruhlarını simgeleyen belirli kuşları, sonra ataların ruhlarını ve sonunda kendi benliğinin eşi olan emegeti çağırır;

2. ruhlar geldikten sonra Şaman emegetin korumasına sığınır;

3. Şaman emeget ve başka yardımcı ruhların eşliğinde gök yolculuğuna çıkar;

4. Şaman zor ve yorucu bir yolculuk sonunda, gökte ruhların kaldığı kata ulaşarak kurbanı adar.

Bu ayin sırasında, hastayı iyileştirmek için, Şamanın neden göğe çıktığı iyice aydınlanmamış görünüyor. Verbitskiy bakılırsa Şaman, hastanın ruhunu (kut) aramak için göğe çıkar. Ama bu açıklama biçiminin doyurucu olduğu söylenemez. Eğer hastalığın nedeni kötü ruh bir ise, onu gökte aramamak gerekir. Çünkü Şamanistlerin inanışına göre, gökte hiçbir kötü ruh barınamaz. Orası yalnız iyi ruhların yeridir. Bu arada Şamanın, hasta için gökten yeni bir ruh getirdiğine dair herhangi bir iz de yoktur. Vasilyev n, anlaşılan halkın açıklamalarına dayanarak verdiği bilgilere bakılırsa, Şaman hastanın hırpalanmış ve yorgun düşmüş ruhunu temizlemek ve dinlendirmek amacıyla göğe götürür.

Altay Türklerinde Kam, yalnızca göğün en büyük ruhu olan Ülgen kurban sunmak için göğe çıkar. Bu gezi 3 gün sürer. Radloff göre, Kamın gök yolculuğu için gereken hazırlıklara akşam saatlerinde başlanır. Tören yeri, ıssız bir ormanda kurulan bir çadırdan ibarettir. Kam önce sürüden kurbanlık bir at seçer. Hayvanı kesmeden önce, göğün dokuzuncu katına şıkarak kurbanı, gökteki en büyük ruhun (Ülgen) onayına sunar. Kurban beğenilirse, hemen o akşam kesilir; ertesi gün ayine devam edilir. Kam bu kez yardımcı ruhları çağırarak davulun içine topladıktan sonra, göğe gezmeye çıkar. Bu yolculuk sırasında tanık olduğu bir takım garip olayları, çadırda bulunanlara anlatır. Göğün dokuzuncu katına ulaşınca, kurbanın ruhunu Ülgen sunar. Bu sunuş töreninin sonunda Şamanın büyük bir cezbeye tutularak yere yıkıldığı görülür. Üçüncü gün yine akşam yapılan şenlikte içki içilip eğlenilir ve bu arada ruhlara saçı saçılır.

Altaylılara göre, kötü ruhlar yakaladıkları ruhu yeraltına götürdükleri için, kam ayin sırasında buraya inmek zorunda kalır. Bu yolculuk sırasında birçok zorluk çektikten sonra, sonunda Erlik n huzuruna çıkmayı başarır. Kamın onunla görüşmesi, ayinin en heyecanlı bölümünü oluşturur. Bu sırada Kam büyük bir cezbe içinde kendini kaybeder. Ama yeryüzüne dönerken hastanın ruhunu beraberinde getirmeyi başarır. Ayinin sonunda Şaman, ağır ağır gözlerini açıp orada bulunanları selamlar. Seyirciler de bu arada korkulu bir rüyadan uyanıyorlarmış gibi kendilerine gelip rahat bir nefes alırlar.

Şamanlar genellikle yoksul kimselerdir. Yaptıkları ağır işe göre, kazançları alçakgönüllücedir. Aslında Şamanın amacı zengin olmak değildir. O, ta Şamanizmin ortaya çıkışından beri toplum yaşamında düzenleyici bir rol oynamış, bağlı olduğu oymağın hayrına çalışmayı ve herşeyden önce en sıkıntılı günlerinde halkın yardımına koşup onu manen desteklemeyi kendine başlıca görev edinmiştir. Verbitskiy Altay Türkleri arasında tamamıyla ya da kısmen Şamanlığa yakın işler yapan kişilerden de sözeder: şiddetli sinir nöbetleri geçirerek gelecekten haber veren rınçiler, gaipten haber veren telgoçiler, belirli hayvanların kürek kemiği üzerine ateş koyarak, meydana gelen değişikliklere göre yorumlarda bulunan yarınçiler, dar ve rüzgarlı boğazlarda bulunan yada taşı ile havayı değiştiren, yağmur ve rüzgar yaratan yadaçiler gibi.

Türkoloji notları

 
Yorum yapın

Yazan: Eylül 22, 2014 in Uncategorized

 

Etiketler: , , , , , , , , ,

Türkler’deki “Yada Taşı”nın Sihirli Gücü – Part 1

Çok eski devirlerden kalan yaygın bir inanca göre:

“Türkler ‘in atalarma göklerden gelen sihirli bir taş armağan edilmiştir. Bu taş her devirde Türk Samanları ‘nın ve büyük Türk komutanlarının ellerinde bulunmuştur.” Ve yine bu inanca göre günümüzde hâlâ bu taşın önde gelen Şamanlar’ın ellerinde bulundukları iddia edilmektedir.

Bu anlatılanların sadece bir inançtan ya da söylentiden ibaret olmadığını binlerce yıl öncesine ait eski Çin Tarihi Kayıdan da teyid etmektedir. Eski Türkler’in de elinde bu tür bir taşın (Yada Taşı) bulundu­ğuna dair çok sayıda tarihi kayıt vardır. Çin Kaynakları tara­fından tutulan bu kayıtlarda, Türkler’in bu taş vasıtasıyla istedikleri zaman yağmur veya kar yagdırabildikleri uzun uzun anlatılmaktadır.

Atalarımızın istedikleri zaman yağmur, kar, dolu yağmur yağdırabildikleri, rüzgar estirip hatta fırtına çıkaıtabildiklerine dair ilk tarihi belgede şunlar kayıtlıdır:

Türkler’in büyük ataları Hunlar’ın Kuzey’inde bu­lunan So sülalosinden idi. Oymağın Başbuğu Ananbu idi. Bunlar yetmiş kardeş idi. Birincisi dişi kurt­tan türemiş olup adı Içjini-nişibu idi. Içjini-nişibu tabiatüstü özelliklere sahipti . Yağmur yağdırıp fırtına çıkartabilirdi .

Yine aynı Çin Kaynaklan’nda 449 yılında meydana gelen bir savaş anlatılırken konuyla ilgili satırlara rastlıyoruz:

Evvelce Kuzey Hunlar’uı idaresinde bulunan Yüce han ahalisinde öyle kâhinler vardır ki , Cücenler’in saldırışlarına karşı durduklarında çok şiddetli yağ­mur yağdırdılar, fırtına çıkarttılar. Cücenler’in on­da üçü sellerde boğuldu, soğuktan kırıldı .

İslâm Kaynakları’nda Türkler’in bir zamanlar ellerinde bulundurdukları taş; yağmur taşı anlamına gelen “Haccr-ül Matar” ya da “Seng-ı Cede” olarak isimlendirilmiştir. İslam Kaynakları’nda anlatılanlara baktığımızda, Türkler’in bu si­hirli taşıyla Müslümanlar’in da yakından ilgilendiklerini gö­rüyoruz.

İslâm tarihçilerinden İbn-ül Fakih’in kayıtlarında. Halife Ma’mun’un bu gizemli taş hakkında araştırma yapması için Nuh b. Esed’i vazifelendirdiği anlatılmaktadır. Nuh b. Esed Türkler arasında yaptığı incelemeler sonununda Halifeye, söz konusu haberlerin doğru olduğunu fakat olayın nasıl meydana geldiğini anlayamadığını bildirmiştir.

İbn-ül Fakih tarihi kayıdarında, Horasan Emiri İsmail b. Ahmet’in Ebul Abbas’a anlattıklarına da yer vermiştir:

Yirmi bin kişi ile Türklere karşı savaşa çıktım. Karşımızda baştan ayağa kadar silahlı altmış bin Türk vardı . Bunlardan bir kısmı bizim tarafa geçti. Bunlar bize Türklein iri dolu yağdıracaklarnı söylediler. Biz de onlara: “Sizin kalbinizden küfür hâlâ çıkıp gitmemiştir, böyle işleri hiç bir insan ya­pamaz” dedik. Onlar: “Biz haber veriyoruz, sizi ikaz ediyoruz, onların tayin ettikleri vakit yarın sa­bahtır ama siz daha iyi bilirsiniz” dediler. Sabah ol­du. Korkunç bulutlar bizim üzerimizi kapladı . Her­kes korktu. Müthiş dolu yağdı.

İbn-ül Fakih, bu olayla ilgili olarak İsmail b. Ahmet’in iki rekât namaz kılarak, bu dolu fırtınasını daha sonra Türk­ler’in üzerine yönlendirdiğini yazmaktadır. O devirde Arap İslâm Orduları aynı zamanda Allah’ın askerleri olarak nitelen­dirildiği için, onlar adına böylesine gurur kırıcı bir olayla karşılaşmak kabul edilebilir bir şey değildi. Bu nedenle söz ko­nusu dolu fırtınasını kıldığı namaz sayesinde Türkler’in üzeri­ne yönlendirildiğini yazarak konuyu noktalamasına şaşma­mak gerekir.

Biz tekrar sihirli taşımıza geri dönelim…

Eski Türk Mitolojisi’ni oluşturan çeşitli efsanelerde de bu taştan bahsedilir. Hatta bu taşın nasıl kullanıldığı da kısmen açıklanır…

Bir örnek olması bakımından Er Gökçe Destanından ko­numuzla ilgili bir bölüm aktaralım:

…Yanımdaki adamlar susadı. Er Kosay’a susuzluk­tan şikayet ettiler. Er Kosay, uzun kulaklı sarı atı­nın altından “Cay Taşını çekip çıkartı . Salladı, salladı yere koydu. Havadan yağmur yağdı. Yağ­mur suyunu içtiler.

Abdülkadir İnan “Eski Türk Dini Tarihi” adlı kitabında “El-Lügat’ün Neviyye” isimli eski bir lügatta “Yada Taşı” hakkında şöyle bir açıklamanın yapılmış olduğunu yazar:
Yağmur boncuğu derler bir nesnedir ki , ona kurban kanı sürülmekle yağmur yağar.

Bu gizemli taşla ilgili elimizdeki tüm bilgileri yan yana getirdiğimizde, onun kullanım metotları olarak; taşın su içine konulduğu, suyun üzerine asıldığı, birbirine sürtüldüğü veya taşın sağa sola hareket ettirilerek sallandığını görüyoruz.

 
Yorum yapın

Yazan: Eylül 20, 2014 in Uncategorized

 

Türkler’deki “Yada Taşı”nın Sihirli Gücü – Part 2

Bu konuda günümüze kadar gelen Farsça bir şiir “Yada Taşının kullanılmasıyla ilgili önemli çağrışımları beraberinde getirmektedir. Aktarıyorum:

Şekilli bir taştır ki, her ne zaman ona dua edilse gö­ğü yarar ve çokça bulut ve yağmur getirir, bu iş Türkler arasında yaygındır.

Bu anlatımlardan taşın çalışma prensibiyle, düşünce enerjisinin onu yönlendirmesi arasında çok sıkı bir bağ oldu­ğu anlaşılıyor. Demek ki, düşüncelerle yönlendirilebilen bir maddesel özelliği olan bir taşla karşı karşıya bulunmaktayız.

Bu taşın en son hangi tarihe kadar kullanıldığı tam olarak bilinmiyor ama bu taştan Osmanlılar’in da haberdar oldukla­rını yine tarihi belgelerden anlıyoruz. , Şaban Şifaî’nin IV. Mehmet’e yazdığı “Risâle-i şifâiyye fi beycini enva-i ahcar” isimli eserinin 14 sayfası bu taşla il­gili önemli anlatımlar içerir.

Özetle aktarıyorum:

Hiç bulut olmadığı halde Yada Taşı ile yapılan işlemden iki saat sonra bulutlar gökyüzünde görülme­ye başlar ve ardından bereketli yağmurlar yağar. Ne kadar gerekiyorsa ihtiyaç olunan kadarıyla yağ­muru yağdırmak Yadacı’nın hünerine bağlıdır.

Taşlar farklı renklere sahip olabilmektedir. Genel­likle siyaha çalan toprak renginde olup üzerinde kırmızı noktalar vardır. Beyaz olup üzerlerinde kırmızı noktalar olanlara da rastlanmıştır. Büyük­lükleri bir kuş yumurtası kadardır .

Kaşgarlı Mahmut’un verdiği bilgilerle, bu anlatımlar bü­yük bir paralellik gösterir. Kaşgarlı Mahmut söz konusu taşın iki türlü olduğunu ve bazı yörelerde birine “Örünk Kaş di­ğerine ise “Kara Kaş” denildiğinden bahseder. Örünk sözcü­ğünün Doğu Türk Lehçesi’nde ak yani beyaz anlanına geldi­ğini de hatırlattıktan sonra özetimize devam edelim…

Dolu afetinde tarlaları korumak için taş yüksekçe bir yere asılır ve ona dokunulmaz. Onu ancak bu işin sırrını bilen Yadacılar kullanabilir. Taşların birbirlerine sürtülmesi ve bir tas suyun içine taşın atılması ile bu işlemler uygulanır. Ancak bu işlemleri sırrı bilen kimselerin (Yadacılar’ın) yapma­sı gerekir. Aksi takdirde arzu edilen sonuca ulaşıl­maz. Taşı suya atmak yeterli değildir.

Bu anlatımlar da taşın kullanınn ile ilgili yukarıdaki tes­pitlerimizi doğrular niteliktedir. Ayrıca bu taşın sadece kulla­nım metodunu bilenlerin elinde işe yaradığını anlatması da önemlidir.

Şimdi bu taşın gerekli metotlara uyulmadan kullanıldığın­da ne tür sonuçlan beraberinde getireceğini gösteren; 13. Yüzyıl’da yaşanan ve tarihi kayıtlara geçen bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum:

Velaşgerd önüne gelinc e yöredeki halk bize şiddetli sıcak, kuraldık ve hayvanları rahatsız eden sineklerden çok şikayet ettiklerini bildirdiler. Bunun üzerine taşlarla yağmur yağdırdmaya karar verildi. Merasimi bizzat Sultan idare ediyordu.

“İlk başta ben buna inanmıyordum. Fakat sonradan bu­nun birçok tecrübelerle gerçek olduğuna gözlerimle şahit ol­dum.” diyen S.A. Nesevi olayın gelişimini şöyle anlatmaya devam ediyor:

Bu kez de geceli gündüzlü, ardı arkası kesilmeden yağan yağmurdan halk şikayert etmeye başladı . Yağmur sihri yapıldığına halk pişman oldu. O kadar çok yağmur yağdı ki,her taraf çamur ve bataklığa döndü. Sultan’ın çadırına bile girilmez oldu. Yağ­mur dinmek bilmiyordu. SEL ne var yoksa her şeyi mahvetti . Bir ara sütninesinin Sultan’a şunları söy­lediğini işittim:

“Sen bir hüdâvent alemsin…. Fakat yağmur yağ­dırmakta değil… Çünkü böyle bir tufan çıkartmak­la hata. ettin… Senin yerinde başka birisi olsaydı bunu yapmazdı, sadece elverecek kadar yağdırır­dı”

Bu tür taşların yanlış kullanımının ne tür sonuçlar doğu­racağını göstermesi bakımından yukarıdaki tarihi kayıtlar son derece önemlidir. Kaldı ki, bu taşların Atlantis’te kullanılanların küçük bi­rer örnekleri olduğu düşünülecek olursa, Atlantis’teki bu tür taşlardan oluşan devasa enerji merkezlerinin negatif alandaki kullanımının, nasıl büyük bir doğal afetler zincirine neden ol­duğu sanırım daha iyi anlaşılacaktır.

 
Yorum yapın

Yazan: Eylül 20, 2014 in Uncategorized

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,